Monday, February 23, 2015

Komünist devrim platformunun temel bir öğesi: “Tembellik Hakkı”


Ana Sayfa » GÜNÜN İÇİNDEN » Komünist devrim platformunun temel bir öğesi: “Tembellik Hakkı”

Komünist devrim platformunun temel bir öğesi: “Tembellik Hakkı”

Paul Lafargue’ın “Tembellik Hakkı”, yazı dizisi olarak 1880’de, kitap olarak 1883’te yayınlandı. Komünist Manifesto’dan sonra sosyalist kitle ajitasyon-propagandasının en çok dile çevrilen, en çok baskısı yapılan, en çok okunan, atıfta bulunulan, tartışılan başyapıtlarından biri oldu.
Lenin Rusya’da 1905 devrimi sürecinde 2 yılda 17 baskı yapan Tembellik Hakkı’nı sonraki Bolşevik Ekim Devrimi üzerinde en önemli etkiye sahip yapıtlardan biri olarak tanımlamıştı. Türkçe çevirisi ancak 100 yıl sonra yapılabilmekle birlikte, 6 ayrı yayınevi tarafından durmaksızın yeni baskılar yapmaya devam ediyor. Tembellik Hakkı, bugün en az yazıldığı dönem kadar güncel. Sosyalist ideolojinin tüm büyük klasik yapıtları gibi, bugün yeniden büyüyen bir ihtiyaç, esin kaynağı ve mücadele kılavuzu haline gelmiş durumda.
sloth-tembellikPropaganda derinliğinde ajitasyon
Tembellik Hakkı’nın siyasal içeriği kadar edebi biçemi de önemlidir. Bir “propaganda derinliğinde ajitasyon” başyapıtıdır. Aynı zamanda Fransız edebiyatı ve sosyalist edebiyatın klasiklerinden sayılır. Güçlü bir teorik arka planı, zengin bir tarihsel ve kültürel birikim, güncel politika… edebi kurgu ve hayal gücü ile birleştirir. Öfkenin yanısıra yıkıcı bir alaycılık ile derinleşen kapitalizm eleştirisi, dönemin sosyalist ideolojisinin özgüvenini ve madara ettiği burjuva ideolojisi karşısındaki her açıdan üstünlük duygusunu yansıtır.
Tembellik Hakkı’nda “propaganda derinliğinde ajitasyon”un yetkinliği, Lafargue’nin temele koyduğu ücretli ve aşırı çalışmanın tüm yıkıcı sonuçlarıyla birlikte göstermesinden kaynaklanır: Emek, insan, doğa yıkımı ve bozunumu, bir kutupta sefalet diğer kutupta sefahat birikimi, bir kutupta zamansızlık diğer kutupta har vurulup harman savrulan zaman fazlası, aşırı üretim krizleri, burjuvazinin aşırı lüks ve gereksiz tüketim çılgınlığı ve bu temelde ortaya çıkan dev çaplı bir üretken olmayan uşaklar, hizmetliler kesimi, büyüyen kredi ve borçlar, işçilerin sırtında baskı ve asalaklık aygıtı olarak devlet, hiçbir üretkenliği olmayan ordu, polis, bürokrasi, politikacılar, ideologlar, hukukçular ordusunun durmaksızın büyümesi, emperyalist hammadde ve pazar (sömürge) savaşları, “geri ve tembel” denilen halkların boyunduruk altına alınması ve aynı aşırı çalıştırılma rejimine çekilmesi… Kapitalizmin tekelci, mali, emperyalist aşamaya geçişinin ön evrelerinde yazılmış kitapta, buna ilişkin önemli öngörüler de vardır. Lafargue, hepsini temele koyduğu “aşırı çalışma” (kapitalizmin azami emek yasası) ile bağıntısı içinde ve sonuçları olarak ele alır. (Nitekim Marx da, ücretli emek için “tüm bu b.kun temeli” der!)
Önemlidir. Halen emperyalizm, devlet, hükümet, savaşlar, doğa yıkımı gibi en korkunç sonuçlarını kapitalist temelinden, kapitalist çalışma/emek tarzından bağımsız, “kendinde şeyler” gibi gören günümüz solcularının, 1880 tarihli “Tembellik Hakkı”nın ne kadar gerisinde olduğunu gösterir.
Tembellik Hakkı, Komünist Manifesto gibi programatik ya da siyasal platform tarzı bir yapıt değildir. Bir sosyalizm/komünizm tasarımı çizmeye girişmez. Bunun kendisini aşan bir iş olduğunu belirtir, mutavazilikle. Bunun yerine, “tembellik hakkı rejimi” diye tanımladığı sosyalizmde, devrim sonrasında dönemin büyük burjuvaları, burjuva politikacıları ve ideologlarına uygun gördüğü “yaratıcı işler”le, işçiler açısından öylesine eğlenceli bir vodvil çizerki, dillere destandır. Tembellik Hakkı’nın doruğunu oluşturan bu sosyalist halk festivali tadındaki bölüm, Ekim Devrimi sonrasındaki halk festivallerine ve günümüze değin sosyalist ironi sanatına esin kaynağı olmuştur.
images (1)Komünist devrim platformunun en temel öğelerinden biri
Bununla birlikte, Tembellik Hakkı, komünist devrim platformunun en temel öğelerinden biri, belki de birincisi üzerinedir: Çalışma zamanının minimuma indirilmesi ve zamanda özgürlük! Herkese çok yönlü ve bütünsel gelişim için azami serbest zaman! Tembellik Hakkı, Marx’tan sonra teorik planda pek yeni bir şey söylememekle birlikte, Marx’ın Kapital’de sermaye ilişkisi temelinde yaptığı analizi, biri ötekini yeniden üreten aynı ilişkinin diğer yüzü olan çalışma yıkımı temelinde vurgulayarak, bütünleyici bir niteliğe sahiptir. Bu vurgu, daha gelişkin bir sosyalizm anlayışı açısından kritik bir öneme sahiptir. Çünkü, kolektif mülkiyet ve iktidarla birlikte sermaye kaba biçimiyle ortadan kalkmış görünse bile, çalışma -belli iyileştirmelerle de olsa- aynı tarzda devam ediyorsa, sermayeyi yeniden üretmekte gecikmez!
Lafargue’nin yapıtından ilk çıkarmamız gereken sonuç budur: Sosyalist bir toplumun kapitalizmden ayrışma düzeyinin en temel ölçütlerinden biri ve birincisi, herkes için serbest zamanın genişliği ve bu serbest zaman içinde herkesin bulabildiği kendini (yeteneklerini, ihtiyaçlarını, ilişkilerini) çok yönlü olarak gerçekleştirme ve geliştirme olanaklarının zenginliğidir. Kapitalizmin gelişmişliğinin ölçütü emek-zaman ise, sosyalizmin gelişmişliğin ölçütü de yine zaman’dır, fakat tam ters yönde: Çalışma zamanından tasarruf olarak!
Tembellik Hakkı’nın ileri bir yönü de, keskin eleştirelliğini yalnız kapitalizm, burjuvazi ve ideologlarıyla sınırlı tutmaması, işçi sınıfı, aydınlar, sosyalistler dahil, çalışmayı yücelten ve fetişleştiren herkese yöneltmesidir. Bir yanda aşırı çalışma diğer yanda işsizliğin işçi kitlelerinde yol açtığı yıkımı keskin çizgilerle ortaya koyar, ancak hiçbir biçimde sefalet veya mazaret edebiyatı yapmaz. Tersine işçi sınıfının -Avrupa’da işçi sınıfının giderek derinleşip dillere destan haline gelecek- “çalışma tutkusu ve disiplinini” en sert biçimde eleştirir. Bu her türlü emek popülizminden komünist devrimci bir kopuş ve Tembellik Hakkı’nın ruhudur. Lafargue’ın işçilere söylediğin son derece açık ve kesindir: Böylesine çalışma gayretkeşi ve fetişisti olursanız, hiçbir zaman kurtulamaz, hiçbir zaman özgürleşemezsiniz! Nitekim kitabının alt başlığı da çalışmayı “yıkıcı bir dogma” olarak tanımlar. Kitabın Türkçe çevirmenlerinin bile anlamadığı budur. Yazdıkları “önsöz” de, Lafargue’ın komünist köktenciliğini “çalışmaya değil aşırı çalışmaya karşı” diye “düzeltip dengelemeye” bile kalkışıyorlar. Hayır efendiler! Tembellik Hakkı, yalnızca aşırı çalışmaya değil her türlü zorunlu çalışmaya, yalnızca işgücünün meta olmasına (ücretli çalışmaya) değil, insanın işgücüne indirgenmesine karşı bir manifestodur.
Bunun anlaşılmamasının sonuçları, ilk büyük sosyalizm deneyiminin bu konudaki ağır kısıt ve sorunlarıyla da birleşerek, çok vahim oldu. Lafargue’nin ateş püskürdüğü çalışma dogması, 20. yüzyılın büyük bölümü boyunca, (sosyal demokrat ve sendikalist) “emek en yüce değerdir” gibi sloganlarla, sosyalizmin ve sosyalist hareketin dogması haline geldi. Oysa komünizmin ayrımı, çalışma zamanı ile serbest zaman arasındaki ilişkide zorunlu emek-zamanı temel olmaktan çıkarıp serbest zamanın durmaksızın genişlemesini temel haline getirme amacıdır. Sosyalizmde zenginliğin ölçüsü artık “hiçbir şekilde emek-zaman (zorunlu çalışma zamanı-bn) değil, kullanılabilr zamandır.” Çünkü gerçek zenginlik, işçilerin sermaye için iş aracı olmasında değil, bireylerin ancak serbest zamanının hızla genişlemesi ve kendini geliştirme olanaklarının zenginleşmesi ölçüsünde gelişecek, öz yetileri, ihtiyaçları, ilişkileri, yaratıcı faaliyetleridir. (Marx, Grundrisse) Başka deyişle “en yüce değer” çalışma değil, çalışmanın minimuma indirilmesiyle çok yönlü ve özgür gelişimin temeli haline gelecek; özgür zamandır!
20.yüzyıl boyunca, toplumsal emek üretkenliği ne kadar dev çaplı geliştiyse, geleneksel sosyalist hareketin o kadar çalışma fetişizmine saplanması, neoliberal kapitalizm karşısında alınan yenilginin önemli nedenlerinden biridir. Bugün çalışma görülmemiş biçimde değersizleştirilir ve yıkıcılaşırken, neoliberal kapitalist işgücü piyasasına durmaksızın büyüyen yeni işgücü sürümüyle, işçiler durmaksızın daha düşük ücretler, daha öğütücü çalışma koşulları, daha uzun çalışma saatleriyle bir iş için birbirini çiğnerken, Lafargue asıl bu gözle okumalıyız. Zorunlu çalışmanın böylesine değersizleşmesi, bir ve aynı zamanda, onu ortadan kaldırmaya yönelik tarihsel zorunluluk ve olanakların nasıl geliştiğinin apaçık bir göstergesidir. Marx “bugüne kadar ki bütün devrimler devleti yetkinleştirdiler. Oysa asıl sorun onu ortadan kaldırmaktır” demişti. Lafargue’dan esinlenerek ekleyebiliriz: Bugüne kadar ki tüm bilimsel-teknolojik ve siyasal devrimler, zorunlu çalışmayı yetkinleştirdiler. Oysa asıl sorun onu ortadan kaldırmaktır!
images (2)Tembellik Hakkı’nın yeniden gündemleşmesi
Fransız burjuva devrimi ve Fransa’da 19. yüzyıl boyunca işçi ayaklanmalarında her seferinde öne çıkan “herkese çalışma hakkı!” istemini, Marx işçiler nezdinde “sosyalizmin ilk ama acemice formülü” olarak tanımlar. Bu ufku kapitalizmi aşan bir istemdir, çünkü işsizlik ücretli köleliğin yapısal bileşeni ve çıpasıdır. Diğer taraftan “acemice”dir, çünkü zorunlu çalışma temelinde kalır. Lafargue bu konuda daha keskindir. Fransız burjuva devriminin tıpkı “insan hakları” gibi, “çalışma hakkı”nın da gerçek burjuva iç yüzünü sergileyerek, kökten reddeder: “Eğer işçi sınıfı, kendine egemen olan ve özünü alçaltan kusuru (çalışma fetişizmi-bn) söküp atarak o korkunç gücüyle ayaklanır ve bunu kapitalist sömürüden başka bir şey olmayan ‘İnsan Hakları’nı, ‘Yoksulluk Hakkı’ndan başka bir şey olmayan ‘Çalışma Hakkı’nı istemek için değil de, her insana günde 3 saatten fazla çalışmayı yasaklayan çelik gibi bükülmez bir yasa koymak için yaparsa, dünya, yaşlı dünya, sevinçten titreye titreye, içinde yeni bir evrenin zıpladığını duyacaktır.”
Fakat sözünü sakınmadan devam eder: “Ama, kapitalist ahlakın yoldan çıkardığı bir işçi sınıfından, mertçe bir karar nasıl istenebilir?” Burası püf noktasıdır. Lafargue, bu soruya Tembellik Hakkı’nda yanıt vermez. Asıl yanıtı Marx ve Engels’in desteği ile Guesde ile birlikte aynı yıllarda kurdukları Fransa Sosyalist Partisi ve Programıdır. Daha farklı bir yanıt, bir 20 yıl kadar sonra, işçiler/kitle örgütü ile profesyonal devrimciler örgütü arasına bir sınır çizen Lenin’in öncü örgüt anlayışı ve Ne Yapmalısı ile gelecektir. Lenin’in, ‘işçi sınıfının kendiliğinden bilinç ve hareketi içselleştirdiği burjuva ideolojisinden ve meta egemenlik ilişkilerinden kopamaz’ diyen Ne Yapmalısı’nda, daha önce okumuş olduğu Lafargue’ın Tembellik Hakkı ve kritik sorusunun da belli bir etkisinin olduğu düşünülebilir.
tembellik-zamanç-01Burjuva çalışma dogmasına karşı aman tanımaz hücum!
Bu soru bugün de püf noktasıdır. Bugün de işçiler, daha önce köşe bucak kaçtıkları veya güçlü bir direnç sergiledikleri fazla mesaiye, günde 12 saatlik aşırı çalışmaya, asgari ücretin biraz üzerinde, 1200-1500 liralık ücretler için “gönüllü” yazılıyorlar. Performans sistemine, taşeronluk sistemine, ölümcül maden ve inşaat işlerine, “ulusal istihdam stratejisi”ne, bazen ücretlerini artıracağını sanarak, bazan salt yegane iş kapısı olarak boyun eğiyorlar. Lafargue’ın ülkesi Fransa’da bile, pazar çalışma yasağının kaldırılması, işçilerin önemli bölümünden istihdam ve ücret artışı beklentisiyle onay alabiliyor. Hatta Foucault’yu takip eden post-Marksist teorisyenler, neoliberalizmin “yeni bir akıl” yaratarak, kendi istediği doğrultuda işçileri “özneleştirdiği”, ayrıca bir zorlamaya gerek kalmadan, daha çok çalışmayı bizzat işçilerin kendilerinin istediği vb yönünde teoriler yapıyorlar. Gerçekte olan ise, neoliberal kapitalizmin, kendini giderek daha fazla yeni birikim temelinden yeniden üretip genişleten bir sistem kapanına dönüşmesidir.
İşçiler bunu ister zorla, isterse içselleştirmiş olarak ve doğa yasası gibi görerek yapıyor olsun, sorun ne Lafargue’ın gördüğü gibi bir “yanlış inanç” ne de post-marksistlerin sandığı gibi “dünyanın yeni aklı” sorunudur; maddi yaşamın üretim ve yeniden üretim ilişkileri sisteminin baştan aşağıya yeniden şekillenmiş, açık ve örtük zoru da içerecek biçimde işçileri tüm yönlü kuşatmış, düşünce tarzını da bunu – en sivri yanları dışında- doğallaştıracak tarzda yeniden şekillendirmiş olmasıdır. Neoliberal kapitalizm, sol, devrimci, sosyalist iddialı muhalefetin geniş bir kesimi tarafından bile – işçi katliamı, doğa katliamı, ucube hükümet gibi en sivri sonuçları dışında- bir çok yönüyle doğallaşmış durumda, öyle ki, 12 saatlik çalışma giderek standart hale gelirken, çalışma saatlerinin kısaltılması temel bir mücadele gündemi bile olmuyor!
İşte tıpkı Komünist Manifesto ve Kapital gibi, Tembellik Hakkı’nın da yeniden gündemleşmesi ve güncelliği bunun için önemlidir. Bu sistem kapanının dışında düşünebilmek, mücadele edebilmek, onu yıkmak için mücadele edebilmek, çok daha gelişkin bir sosyalizmin büyüyen tarihsel zorunluluk ve olanaklarını bunu gerçekleştirecek işçi sınıfına mal edebilmek için önemlidir. Bunun için, en başta 20. yüzyıldan ağır hasarla çıkmış sosyalist ideolojinin yenilgi psikolojisinden tümüyle sıyrılması, kendini eleştirme ve güncelleme yeteneğini kazanması, zaten havası kaçmaya başlayan kapitalizm ve ideolojisine karşı aman tanımaz bir hücuma geçmesiyle mümkündür. Bu da yalnız “güvenli çalışma” değil “tembellik hakkı” da isteyerek başlar…
Resim_1408690713 (1)Çalışma zamanının minimuma indirilmesi de yetmez!
Lafargue’ın temel önermesini (çalışma zamanının köklü biçimde kısaltılması) günümüzden geleceğe doğru biraz daha geliştirmeye çalışalım. Çalışma zamanının köklü biçimde kısaltılması, hele ki günümüzde, yakıcı bir gerekliliktir. Ancak kendi başına yeterli değildir. Kapitalizmde antagonistik bir karakter kazanan çalışma ile serbest zaman arasındaki ilişkinin, hem her iki yönünün hem de aralarındaki içsel bağın köklü biçimde değiştirilmesi gerekir.
Çalışma süresinin köklü biçimde kısaltılması yeterli değildir; çalışmanın zorunlu ve zahmetli olmaktan, işbölümüne dayalı olmaktan çıkarılması, çalışma sürecindeki ilişkilerin keyifli, geliştirici, eşitlikçi hale gelmesi önemlidir. İlk elde yaratıcı ve geliştirici işler ile ağır, tehlikeli, tekdüze, pis işlerin eşit paylaşılması (örneğin dönüşümlü), ikinci türden işlerin bilimsel-teknolojik gelişimine öncelik ve ağırlık vererek giderek ortadan kaldırılması, daha yaratıcı ve geliştirici işlerin ağırlığının artması önemlidir. Kapitalizmde tam tersi söz konusudur: Her türlü kendini gerçekleştirme olanağı veren ve özerk inisiyatif isteyen iş, hızla niceliksel hareketlerin tekrarına dayalı sıkıcı ve köreltici işler haline getirilir. Kapitalizmde yaratıcı işler toplam işlerin küçük bir bölümünü oluştururken, sosyalizmde bu gelişme tam ters yönde olmalıdır. Kısalan çalışmaya herkesin eşit katılımı, aynı zamanda çalışma ve ürünlerine ilişkin söz, karar hakkına sahip olacağı biçimde karar ve uygulama organlarına eşit katılımı kritik önemdedir.
Serbest zaman ne kadar serbest?
Bu da yetmez. Serbest zaman herkes için ne kadar genişlerse genişlesin, toplumun ve herkesin kendini çok yönlü geliştirebileceği daha yüksek faaliyetler ve daha sağlıklı dinlenme olanakları yoksa, hiçbir şey ifade etmez. Boş zaman, ölü zaman olduğuyla kalır. Günümüz kapitalizmi, çalışma dışı zamanda da hakimiyetini muazzam artırmış, serbest zamanı da baştan aşağıya tekelci mali oligarşik güdüm alanı haline getirerek, çalışma zamanının mantığıyla işleyen bir zorunlu tüketim zamanı haline getirmiştir. Medya, kültür, sanat, spor, oyun, eğlence, tatil, turizm, gezme, doğa… hepsi tekelci mali oligarşik sermaye ve piyasa koşuluna bağlanmıştır. AVM kültürü de bunun üzerine kat çıkmaktadır. Milyonlarca işçi, kadın, gencin, iş-ev-okul zorunluluklarından geriye kalan biricik “serbest gün”lerini AVM’lere doluşarak geçiriyor olmaları, “serbest zaman”ın hiç bir serbestliğinin kalmadığının ilanıdır. Kişi başına günlük ortalama 3-4 saati bulan TV seyretme, yine birkaç saatlik anlık gündem tüketimlerine indirgenmiş sosyal medya, keza. İşçilere, kendilerini ve birbirlerini meta dışı yeniden üretebilecekleri ortak zaman ve ortak mekan olanağı bırakılmamaktadır.
Sonuçta neoliberal kapitalizm, serbest zamanı da, sermayeyi yeniden üretmek ve kendini meta olarak yeniden üretmek için bir zorunluluk zamanı olmaktadır. Gezi direnişi sürecinde, iş çıkışlarında yüzbinlerin meydanları, parkları, cadde ve sokakları fiili eylem ve direnişlerle doldurmasında görülmesi gereken, “serbest zaman” ve “serbest mekan”ın gerçek serbestliklerinin ancak fiili sınıfsal-toplumsal direnişlerle mümkün olmasıdır. Dolayısıyla sermaye, meta, devlet dışı bir kendini geliştirme ve gerçekleştirme zamanı ve mekanı yoktur, gerçek serbest zaman ve mekanın örgütlü ve bilinçli çabayla yaratılması ve savunulması gerekir.
Sosyalizmde ise serbest zamanın azami genişlemesi kadar, herkes için daha yüksek sosyal, siyasal, kültürel faaliyetler zamanı olması, kitlelerin ve bireylerin önceden belirlenmiş ve rutinleşmiş serbest zaman etkinliklerinin tüketicisi değil yaratıcısı olması önemlidir. Bu ancak kitlelerin ve bireylerin kendi gerçek ihtiyaç, istek, özlem, yetenek, ilişkilerinin ne olacağına ve nasıl kurulacağına bilinçli olarak kendilerinin karar verip gerçekleştirebildiği, bir toplumda mümkündür.
time2Çalışma zamanı-serbest zaman ilişkisi de değişmeli
Çalışma zamanı ile serbest zaman arasındaki içsel ilişkinin de tümüyle değişmesi gerekir. Çalışma zamanı ile serbest zamanı birbirinden kopartıp yalıtan, birbirinin karşısına diken kapitalizmdir. Özellikle günümüzde üretim ve yeniden üretim alanındaki mücadelelerin birbirinden kopukluğunun en önemli nedenlerinden biri budur.
Çalışma zamanı ile serbest zaman, hem birbirini birbirinin içinden yeniden üretirler hem de birbirini dıştalayıp engellerler (karşıtların birbirinin içine nüfuz etmesi ve savaşımı). Kapitalizm bu kendi yarattığı engeli, zorunlu emek ile artı-emek, çalışma ile serbest zaman arasındaki ilişkileri belirsizleştirerek, sınırları geçirgenleştirerek aşmaya çalışmaktadır (esnek çalışma vb.) Hem çalışma zamanı giderek uzamakta, hem serbest zaman baştan aşağıya endüstrileşip zorunlu çalışma mantığına göre yeniden organize edilmekte, hem de çalışma dışı zaman fiilen çalışma zamanı tarafından işgal edilmektedir (evden çalışma, mesai dışı çalışmayı, işleri düşünmeyi koşullama, vb.) Bunun yıkıcı etkileri açıktır. Ancak çalışma ve serbest zaman karşıtlığının tam ters yönden kaldırılmasının, yani sosyalizmin ön koşullarını da geliştirmektedir.
Kapitalizmde başaşağı duran çalışma ile serbest zaman ilişkisi, sosyalizmle birlikte ayakları üzerine oturmaya başlar. Çalışma zamanı kısalıp serbest zaman genişlerken, çalışma zamanı giderek temel olmaktan çıkmaya, serbest zaman temel haline gelmeye başlar. Bu kapitalizmdeki dev çaplı bilimsel, teknolojik, organizasyonal, toplumsal-bileşik üretkenlik artışına karşın emeğin halen üretimin temeli, hamalı, aracısı olma durumuna son vermeyi, üretimin kolektif yöneticisi, tasarımcısı ve kontrolörü haline gelmeye başlamasını gerektirir. Üretkenlik artışı, insanların şeyleşmesine değil, şeyleri birlikte tasarlayıp yönetebilmek için insanların kendi aralarındaki üretim ve yeniden üretim ilişkilerini kökten değiştirmelerine, serbest zamanın genişletilmesine ve serbest zamanları içinde herkesin yeni, daha yüksek ve çok yönlü yeteneklerini, ihtiyaçlarını, ilişkilerini geliştirmesine dayalı hale gelir. Genişleyen serbest zaman daha yüksek faaliyetler ve dinlenme olanakların gelişmişliği ölçüsünde, insanlar kısalan çalışma sürecine de başbaşka, yaratıcı, inisiyatif sahibi özneler olarak girerler.
Kapitalizmde serbest zaman çalışma zamanının güdük bir uzantısı iken, yeni yaşam sürecinde, giderek, çalışma özgürleşen zaman ve yeni ve daha yüksek toplumsal-bireysel faaliyetlerin, ihtiyaçların bir uzantısına dönüşmeye başlar. Toplumsal üretkenlik artışıyla çalışma zamanı kısalır, serbest faaliyetler ve dinlenme zamanı ve olanakları genişler; serbest zaman genişledikçe üretkenliğin gelişmesi hızlanır. Bu genişleyen çevrimsel gelişme sürecinde, çalışma ve serbest zaman, zorunluluk ve özgürlük arasındaki burjuva karşıtlık ilişkisi de ortadan kalkar. Herkes için en az emek-zaman harcayarak en fazla yararlılık elde etme konusu olarak çalışma, toplumsal yaşamdan yalıtık ve ayrıksı bir alan olmaktan çıkacak, işin yaşam alanına genişletilmesi temelinde değil, yaşamın iş alanına girmesi temelinde, onun bir parçası haline gelecek, yeniden kaynaşacaktır. Yaratıcı faaliyetler herkesin yapabileceği toplumsal ihtiyaç haline gelir, fakat her türlü zorunlu iş ve faaliyet giderek daha kısa zamanda yapılabilir hale gelerek, toplumsal-bireysel yaratıcılık alanı ve kapasitesi durmaksızın genişler.

YORUM YAZ

Girdiğiniz e-mail adresiniz yayınlanmayacaktır. lütfen zorunlu alanları doldurunuz *
 *